Türkiye İçin Nasıl Bir Anayasa?
Bu haftaki konuğumuz Levent Köker
“Türkiye İçin Nasıl Bir Anayasa?” konusunu konuşacağız.
Köker’e kulak verelim:
“Karşılaştırmalı olarak baktığımızda hiç de azımsanmayacak bir anayasa tarihi olan Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durum gerçekten çok üzücü. Çok partili siyâsî hayata geçilmesinden bu yana sürekli olarak demokratikleşme çabalarına şâhit olduğumuz bu sürecin sonunda, Cumhuriyet’in dünya ülkeleri arasında “özgür olmayan toplumlar” kategorisinde yer alması, hukuk devleti endekslerinde son sıralara yerleşmesi, cumhuriyet fikrini ciddîye alan hepimiz için, yanlışın nerede olduğu sorusunu adamakıllı irdelemeyi gerektiriyor.
Yanlış anayasada mı? Sâdece bugün, veyâ AKP dönemini kapsayan 22 yıl boyunca değil, 1945 sonrası hemen her kritik dönemeçte, anayasaların suçlu sayıldığı ve sorunların yeni bir anayasa yapılarak çözülebileceği gibi bir yaklaşımın hâkim olduğu bir geçmişimiz var. Darbe ürünü diye haklı olarak aşağılanan 1982 Anayasası da bunun bir istisnası değil. Nitekim, bir yandan 1987’den 2017’ye, otuz yıldır 18 kez değiştirilmiş olan bu Anayasa’nın yerine yeni bir anayasa yapılması gerektiği de sık sık duyduğumuz bir tez.
Bu teze ben de katılıyorum ama bir şartla: Türkiye’nin neden yeni bir anayasaya ihtiyâcı olduğu sorusunu cevaplandırmak şartıyla. Yalnızca “darbe ürünü” olması, anayasada düzenlenen yönetim sisteminin parlamenter, başkanlık, yarı başkanlık gibi modellerden birine yakın olması, temel hakların bazen çok geniş bazen de çok dar tutulduğu iddiası, merkeziyetçiliğin aşırıya gittiği vb. gibi sebebler, yeni anayasa ihtiyacının açıklanmasında önemli olsalar da, asıl sorunu göremedikleri için kusurlu, hatta asıl sorunun görülmesini engelledikleri için tehlikelidirler.
Peki, nedir asıl ya da temel sorun? Benim tezim, asıl sorunun, nasıl bir anayasal sistem tercih edilirse edilsin, bir anayasa düzeninin düzgünce işleyebilmesi için önşartı olan “anayasal kimlik” ile ilgili olduğudur. Türkiye Cumhuriyeti anayasalarının tümü, Cumhuriyet’in bir millî/ulusal devlet olarak inşâ edilmiş olmasından ayrı düşünemeyeceğimiz Türk milliyetçiliği kodlarının hâkim olduğu bir “anayasal kimlik” temeline oturtulmuştur. Bu kimlik, üç açıdan sorun yaratmaktadır: (1) Çağdaş anayasal demokrasilerin olmazsa olmazlarından olan “evrensel” hak ve özgürlükler anlayışıyla uyumsuzluk. (2) Türkiye toplumunun çoğulculuğunu baskılayan, dışlayıcı bir siyâsî kurumlaşma ve bunun yarattığı meşrûiyet sorunu. (3) Bu iki sorundan kopuk olmayan, devletin hukukla olan ilişkisinde “ikili” bir nitelik taşıması.
Konuşmada, bu sorunları sırasıyla ele aldıktan ve bu bağlamda Türkiye’nin anayasa düzeninin iç çelişkilerini de açıkladıktan sonra, Türkiye için nasıl bir anayasa sorusuna cevap verilmeye çalışılacaktır. Târihte ve güncel olarak farklı örnekler olsa da, demokratik nitelik taşımayan hiçbir devlet düzeninin doğru anlamıyla “cumhuriyet” olarak nitelendirilemeyeceğini bildiğimize göre, Türkiye için nasıl bir anayasa sorusunun cevâbı da kendiliğinden ortaya çıkmış olur: Bu anayasa, elbette bir “demokratik cumhuriyet” anayasası olmalıdır. İşte, konuşmanın sonucunda “demokratik cumhuriyet” anayasasının içi doldurulmaya çalışılacaktır.”